FM 2019 Çıkış Tarihi Belli Oldu

Fm19 Duyuruldu steamda erken satın alma indirimi ile başladı! Gerçi indirim dedikleri de çok tartışılır :)

FMRTE 2019 İndir!

FMRTE 2019 için yakın takipteyiz çıktığı anda sizlerle paylaşacağız

FM 19 Yamaları ve Ek Dosyalar

Çok yakında bu bölüm hizmete girecek!

Fm Oyuncuarı Destekleşme Blog

Blog'umuz fm oyuncularına fayfalı ilerikler sağlamak amacı ile açılmştır oyunculara destek olabilrsek ne mutlu bie.

FM 19 Save Dosyaları

Çok yakında save dosyalarını paylaşmaya başlayacağız

28 Temmuz 2016 Perşembe

Hangi ligde, hangi takımla kariyer yapmalıyım?




Fon müziği için tıklayın "

Herkese merhabalar, bugün sizlerle "Hangi ligde, hangi takımla kariyer yapmalıyım?" sorusuna cevap arayacağız. Herkesin tercihi kendine göre farklı nedenler barındırır. Bu yazıda bilmediğiniz bir şey olmayacak ancak fikir verebilirsem, yönlendirebilirsem ne mutlu bana.

Bin bir türlü Football Manager oyuncusu var Dünyada. Kimisi tutkulu şekilde bir takımın başına geçip kariyerin sonuna kadar o takımla oynuyor, kimisi işsiz başlayıp serüvenden serüvene atlıyor, kimisi ise her gün bir lige özenip (imrenip) defalarca kariyer açıyor. Amacım karar vermenizi kolaylaştıracak fikirler verebilmek.

Öncelikle altyapısı sağlam takımlarla başlayalım; " TIKLAYINIZ "

Bağlantıda verdiğim adresi inceleyin. Daha önceki yazılarımdan biri olan bu bağlantıda altyapısı bir hayli sağlam olan bazı takımlar verdim. Tabi ki orada hepsi yok ancak başı çeken çoğu takım mevcut. Örneğin Benfica takımı bu oyundaki (bence) açık ara en iyi oyuncu çıkaran takımdır. Benfica'yı alarak kendinize "ben transfer yapmayıp sadece altyapıdan oyuncu yetiştirerek kadroyu kuracağım" vizyonu belirleyebilirsiniz -ki bence çok da zevkli olur. "Büyük takım, şampiyonluklar kolay gelir" diye düşünmeyin. Önce bir girişin hele! Kendi oyuncularınızı yetiştirip, onların gelişimini takip etmek, as takımlara çıkıp size kupalar kazandırdığını görmek inanılmaz bir haz veriyor. Deneyin, pişman olmayacaksınız.





"Türkiye'den kendi takımımla kariyer yapmak istiyorum" diyenler toplaşın bakalım. Ben yaklaşık 14 senedir, Championship Manager serisinden beri bu oyunun müptelasıyım. 2012 yılına kadar genellikle kendi tuttuğum takımla yaptım kariyerleri. Arada sırada serbest başlayıp oynadığım, uzun süren kariyerlerimde oldu ancak 2012 yılına kadar %90 kendi takımımla oynadım. O tarihten bu zamana kadar ise neden bilmiyorum ama zevk alamıyorum diyebilirim. Peki neden? Açıklayayım; öncelikle direk şampiyon olabiliyorsunuz, almak istediğiniz çoğu oyuncu geliyor, takım belli bir tanınmışlık düzeyinde, tesislerimi güzel falan filan diye uzar gider bu liste.Hal böyle olunca artık beni bu durum sıkıyor. Siz şu anda kalkıp antrenörlük belgesi alsanız direk büyük takımda başlayamayacağınız gibi bu oyunda da bence direk büyük takımla başlayamazsınız. E buda bir simulasyon oyunu. Gerçeğe ne kadar uygun olursa o kadar haz veriyor insana. Neyse lafı fazla uzatmayayım. Türkiye'de kariyer yapacaksanız alt liglerden başlamanızı öneriyorum. Mesela Altınordu bünyesine yabancı oyuncu kabul etmiyor bildiğim kadarıyla. Altyapısı ve tesisleride şahane üstelik! Yerli oyuncularla Türkiye'de bir ilk yapmaya ne dersiniz? Ya da semtinizin takımını alıp üst liglere çıkarmayı denemeyi düşünmez misiniz? E Beşiktaşla, Fenerbahçeyle, Galatasarayla, Trabzonsporla, Bursasporla vs. bunları yapmak çok kolay zaten, oyunun ne anlamı kalıyor ki? Ben Sivasla bile ilk seneden şampiyon oldum...

Ligleri tek tek incelemek, irdelemek istemiyorum. Sizlere asıl vermek istediğim öneriye geçelim.



İNGİLTERE PREMİER LİGİ




Öyle en altlara inmenize gerek yok. Tabi ki en alt amatör liglerinden başlamak her zaman daha zevkli ve tutkulu bir oyun sonucu ortaya koyar, sabır ister, kararlılık ister ancak 3. liginden itibaren de alabilirsiniz. Geçen hafta bir taktik paylaşmıştım. " TIKLAYINIZ " Bu taktiği denediğim Covenrty takımı mesela kariyer yapmak için biçilmiş kaftan! Tesisleri 3.Lig standartların üzerinde, takım yapısı fena değil, taraftar profili bir Bradford City gibi tutkulu olmasa da gelişime ve büyümeye, çoğalmaya açık. Şahsen benim her sene arttı. İlk sene 11 bin küsür iken 2019 yılında 32 bin seyircim var.


İngiltere Liginde oynamanın en güzel yanı ise Premier lige çıktığınızda inanılmaz paralar kazanabiliyorsunuz. Yanlış hatırlamıyorsam 122 milyon Euro TV geliri var sene başında. Bu size sene başında bildiriliyor ve tüm sezona yığılarak taksitler haline bu 122 milyon Euro'yu alıyorsunuz. Mesela sene sonunda ligi 5. sırada kapattınız.  Aşağıda göreceğiniz üzere 41 milyon Euro kazanıyorsunuz. Şimdi anlamışsınızdır bu İngiltere Ligi takımları nasıl bu kadar yüksek paralara transfer yapabildiklerini.




Sevgili dostlar, tabi ki bunun bir de Şampiyonlar Ligi var. İlk 4 takım Şampiyonlar Ligi'ne gidebiliyor. Gruplara kaldığınızda 12 milyon Euro, hele bir de derece yaptığınızı düşünün... Gelsin paralar!

Her sene düzenli olarak altyapınızı ve tesislerinizi geliştirin. Bu ilerleyen yıllar için çok önemli. Antrenman sahaları oyuncularınızın gelişim hızını, altyapınızın gelişmişliği ise, regenlerinizin daha kaliteli çıkması ihtimalini artırır.

-- DEVAM TUŞUNA BASMAYI BIRAKIN! --

Altyapınızdan çıkan oyunculara yakın ilgi gösterin. Bana göre oyunun asıl zevki burada başlıyor. Şu Space tuşundan elinizi ayağınızı bir çekin bakalım. Hızlı gitmek bu oyunu sıradanlaştıran, sıkıcılaştıran en bariz şeydir. Girin altyapınıza, çıkan oyuncularınızı inceleyin. Yeni çıkan regenlerinizden kalitesiz olanları öyle hemen göndermeyin. Hepsiyle sözleşme yapın önce. Yavrucuklar okadar uğraşmış takımınıza seçilmiş, bir şans verin :) Kararlılık özellikleri düşük olanları bir düşükten yükseğe sıralayın. Düşük olanları as takımdaki oyunculardan kararlılığı yüksek ve kişilikli oyunculardan ders aldırın. Emin olun oyuncu verimi artacaktır. Bırakın adam 1 yıldız potansiyel olsun. Onunla uğraşın ilgilenin. 18 yaşına kadar U18 de, 18 yaşına bastığında U21'e alın. "Kiralamaya uygun" olarak ayarlayın ve "Kilit oyuncu" olarak isteyen kulüplere verin. Kilit oyuncu olarak istemeyenlere vermeyin, takımınızdan kalsın. Ancak tesisleri çok iyi olan takımlar isterlerse, "Rotasyon" bile dese verin. Zira tesisleri sizinkilerden daha yüksek olduğu için sizden daha çok üst klasmanda eğitim alacaktır. Sonra zaten baktınız 20 yaşına geldi, özelliklerinde değişiklik yok, oyununda bir gelişme göremediniz, gönderebilirsiniz o halde. Oynamanın, oyuncu yetiştirmenin zevkine varın.




As takım, U21 Genç takımı, U18 Genç takımı antrenmanlarını, bireysel antrenmanlarını ve taktiklerini hep kendiniz ayarlayın. Oyuncular ilk regen olarak çıktıklarında fizikleri ve genellikle "Denge ve Güç" özellikleri çok güç olur. Bu bireysel antrenmanları çalıştırın gençlere. Sene başlarında kupa maçlarında önemsiz takımlar gelebiliyor alt liglerden. Mesela bu gençlerinizden antrenmanlarda çıkışta olanlara şans verin. 2-3 tanesini oynatın. Yedekten ya da ilk 11'den. Bırakın elenecekse elensinler, yeterki o çocuk sizin ona güvendiğinizi görsün. Tecrübe kazansın. Takımınızdaki yıldızlarla aynı sahada futbol oynamanın zevkine varabilsin.

Ben ana kadro ekranını oldukça detaylı bir şekilde kullanıyorum. Sizlere de tavsiye ederim. Bu şekilde bir bakışta çoğu detayı görebiliyorsunuz.




Sabredin, başarı gelecektir :)











26 Temmuz 2016 Salı

Harun Tekin'in Kaleminden 'Football Manager'

A(Z)SOSYAL BİR AŞK HİKÂYESİ



Bir kayıt stüdyosu düşünün. Aylarca süren çalışmanın ardından pilot vokal eşliğinde davul kaydı yapılıyor. Dört müzisyen aynı anda çalarken kaydedilebilsinler diye hazırlanmış, dört başı mamur bir ortam. Şarkıcı, kayıt odasıyla kontrol odasını ayıran camın tam önünde, ayakta. Gitarı omzunda. Önünde bir sehpa. Sehpanın üstünde bir bilgisayar. Kayda ara verilen her an, cüsseli ve ucuz bir stoper aranıyor Sarıyer için.
Güzel mi güzel bir kumsal. Aylardan temmuz. Çok iyi anlaşan bir grup insan tatilde. Oyunlar, muhabbetler, yüzmeler… Ve bir şemsiyenin altında, gölgede bir laptop. Herkesin şaşkın bakışları arasında, birisi ciddiyetle ekrana bakıyor: Çorluspor, İnönü’de kupa çeyrek finaline çıkıyor.
Uzun bir turnenin sonları. Otele varır varmaz herkes dinlenmek için yanıp tutuşurken, bir kişi, o kadar yola rağmen, park eden minibüste on dakika kadar fazla mesai yapıyor. Yapmak zorunda. Yapsın ki Adana Demirspor’u bir üst lige çıkaracak maç bitebilsin.
Veya bir bar hayal edin. Eğlenen, dans eden insanlar. Sistemden gelen güzelce bir müzik. Ve uzun süredir görmediğiniz bir arkadaşınız size hasretle sarılıp yüzünüzdeki donukluğu fark edince ikinci soru olarak – biraz kaygılı – şunu soruyor: “Her şey yolunda mı?” Bilmediği şu ki; 12 gündür, günde en az onar saat Football Manager oynamış birinin hayat damarlarından biri kesilmiş demektir.
Bu hikâyelerin hepsi gerçek. Hikâyelerdeki a(z) sosyal de benim. Yaklaşık 25 yıldır, aralıklarla futbol menajerlik oyunlarının pençesinde kıvranıyorum ve ne yalan söyleyeyim, aslında hiç de şikayetçi değilim. Bu tutkunun kaynağında futbol sevgisi olduğundan şüphem yok. Sadece kendimden değil, diğer müptelalardan da biliyorum; futbol sevmeyen biri, bu oyunu sevemez. Ama mesele bundan ibaret değil. Bir yönetme arzusunun, ideal bir dünya kurma hayalinin, kendini dış dünyadan soyutlayabilmenin, başka hiçbir şey düşünmeden odaklanabilmenin, hatta bu odaklanma sırasında fark etmeden alakasız bazı sorunları çözme ihtimalinin izleri var bu tutkuda. Ve tıpkı futbol gibi, menajerlik oyununu da herkes meşrebince oynar. Kimisi gerçek hayatta tuttuğu takımla oynar, “O kadro bende olacaktı ki…” cümlesinin test sahası olur oyun dünyası. Kimi, dünyanın en iyi takımlarından birini seçer. Bu seçim, ya kazanma bağımlılığıyla ya da fazla efor harcamadan oyundan keyif alma arzusuyla açıklanabilir ki bence ikincisi daha makbuldür.
Benim gibi bazıları ise herhalde iddiayla mazoşizmin bir karışımı olarak da okunabilecek şekilde, alt liglerden bir takımı alıp kulübün kıt kanaat imkanlarıyla onu birkaç yıl içinde en üst lige, sonra da Avrupa’nın zirvesine çıkarmaya çalışır. Bunu yaparken hile hurdaya başvurmamak da esastır. Bucaspor’la play-off finalinde 90+5’te yediğim golle birinci ligi ıskaladığım oyunu örnek gösterebilirim. Mükemmel bir sezonun çok talihsiz finaliydi o. Ve içim kan ağlasa da o maçı ‘load’ edip yeniden oynamayı düşünmedim.
Futbolu bir kez olsun nizami bir sahada oynamayı deneyimleyen çoğu insan, nasıl gönül verdiği takımın forveti gol kaçırınca “O golü ben bile atarım” demeden önce yüz kere düşünürse, futbol menajerlik oyunları da hocalarla ilgili eleştirilerinizi nispeten makul seviyeye çekmenize yol açar. Adamın uğraştığı neler ve neler ve neler olduğunu hayal edebilmek, futbolu sadece bir deşarj yolu olarak yaşayan milyonlarca insan için hiç kolay değildir. Bir onu gerçekten yaşayanlar bilir, bir de menajerlik oyunu oynayanlar biraz anlar.
Anlar, çünkü bir ay içinde üç sağ bekiniz sakatlanabilir. Ya da iki yıl takip edip sözleşmesi biter bitmez kadronuza kattığınız Nijeryalı genç forvetin ilk hazırlık maçında ayağı kırılabilir. Veya sonunda bulduğuz harika kaleci antrenörünüzü büyük bir takım çat diye alıverir. Hiçbir makul isteğinizi karşılamayan yönetim kurulunuz sizi deli edebilir.


Yönetim kurulu demişken. Diyarbakırspor’un başındayım. Sene gerçekte 2003, oyunda 2019. Son 7 yılda 6 şampiyonluk, iki UEFA kupası ve bir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu kazanmışız. Altyapıdan yetişen Fuat adında bir stoperi yeterince uzun olmadığı ve tekniği çok iyi olduğu için orta sahanın göbeğine koyduğumdan beri kendisi ligin en değerli oyuncusu. İşler yolunda. Hatta o kadar çok parası var ki kulübün, dünyanın en iyi forvetini almaya hazırız. Fakat almak kolay değil.
Kulübün 350 milyon euro’dan fazla parası var. Yarısından fazlası da transfer için kullanılabilir durumda. Almak istediğim Brezilyalının görünüşteki transfer bedeli 50 milyon euro civarı. Fakat, kulübünde mutlu olan çok iyi bir oyuncu için transfer bedelinin en az iki katını gözden çıkarmanız gerekiyor. Neyse ki paramız var. 80 milyon? “Hayır” diyor kulüp. 100? Hayır. 125? Hayır. Fakat ‘minimum release clause’ (serbest kalma bedeli) var: 150 milyon euro’yu veren oyuncuyu alır. Veriyoruz. Kontrat görüşmeleri filan derken yönetim kurulu transferi veto ediyor: Tek bir oyuncuya bu kadar para verilmezmiş. Israr, ret, yönetim kuruluna verilen ültimatom ve Diyarbakırspor efsane hocasını kovar.
Ekranın başında beş-altı dakika hareketsiz kaldığımı hatırlıyorum. Onca emek, yetiştirilen oyuncular, alınan kupalar, takımın geldiği yer, hepsi bir anda berhava oluyor. İşsizsiniz bir anda. Neyse ki oyunun yapay zekâsı beni çok uzun süre boşta bırakmıyor ve bir iki ay içinde Beşiktaş’tan gelen teklifi kabul ediyorum. Ve 2029’a kadar süren başarılı bir sürecin ardından, sadece bunun için geçen o yılların ardından, Diyarbakırspor eski hocasını tekrar takımın başına getiriyor. Mutlu son.
Fakat işte zurnanın zırt dediği yer; eğer gerçekte var olmayan oyuncularla oynamayı dert etmiyorsanız, oyunun sonu yok. Gittiği yere kadar gidiyor yani. Benim durumumda gittiği yer şunlardan biri olmuştur hep: Aşırı asosyalleştiğimi fark eden bir dostun ikazı, aşırı asosyalleşmeden muzdarip olan ben, yukarıda anlattığım türden gönül okşayan bir ‘grand finale’, iflah olmaz bir başarısızlık tablosu, çok çalışmam gereken bir dönemin başlaması, ya da…
Ya da o rüya, artık beynimin inceden yanmaya başladığını bana kibarca anlatan o rüya. Yanılmıyorsam o yaz Çanakkale Dardanelspor’la başarıdan başarıya koşuyorum. İstanbul boş, hava sıcak ve tatil fikri aklımın ucundan bile geçmeden günde 14 saat gibi bir ortalamayla oynuyorum. Uyumak zorunda olduğum için uyuduğum bir gece, oyunun o harika arama motorunda Galatasaray için uzun boylu bir bas gitarist ararken buldum kendimi. Gerçeği andıran bütün rüyalar gibi ürkütücüydü. Uyandığımda oyunu üç-dört seneliğine, sigarayı bırakır gibi bıraktığımı hatırlıyorum.
Tabii artık biraz daha makul süreler harcayarak oynuyorum. Son göz ağrım Altay. İki sezonda en üst lige çıktık, fakat birinci lig şampiyonluğu için 2020’ye kadar beklememiz gerekti. Şu sıralar, son iki yılın şampiyonu olan Altay’la 2021-2022 sezonunu idrak ediyoruz ve lige verilen arada oynanan kupa maçları ve yabancı sınırı beni sinir ediyor. Takımın iskeletinin en ucunda altyapıdan ellerimle büyüttüğüm Reha Dönmez (2001 doğumlu) var. Orta sahadaki vazgeçilmezim Arjantinli Nahuel Giglio (Real Madrid istiyor da vermiyoruz, 22 yaşında). Defansın belkemiği Schalke altyapısından 2.01’lik Tevfik Şen. Kalede ise şu anda gerçek dünyada Bucaspor’un kalesini koruyan ve benim oyuna göre üç-dört yıl içinde ülkenin en iyi üç kalecisinden biri haline gelecek Ömer Kahveci var. Toplam kaç saat oynadığımı burada yazacak değilim elbette ama oyunun menüsündeki bağımlılık-ölçer satırında şöyle yazıyor: “You just put the game on holiday to see these messages, didn’t you?” (Mealen: Sırf burada ne yazacağını görmek için oyun içinde tatile çıktın, değil mi?)
Velhasıl tatil bu kafayla biraz zor. Oyunda da, gerçek hayatta da…
*Bu yazı, Socrates Dergi’nin Temmuz sayısında yayımlanmıştır.

18 Temmuz 2016 Pazartesi

Taktik | date! 442 (from the chicken wing author) someone struck gold



Selamlar!

Efenim sizlere Football Manager 2016 'nın (bence) en iyi taktiğini sunmak istiyorum. Veeeeee karşınızdaaaaaaaaaaaaaaaaaa "date! 442".

Emin olunuz bir çok taktik denedim. Hepsi de eminim ki işe yarıyordur ama kısa vadede kanımca en çok iş gören bu. Katılırsınız katılmazsınız size kalmış ancak ben sizlere resimlerle bunu kanıtlamak isterim. 

İngiltere 3. Lig ekibi Coventry ile yapıyorum şu aralar kariyer. Kuzenle birlikte Multiplayer yapıyoruz. Şu an benim için işler bir hayli iyi gidiyor (taktik sağolsun), ancak onun için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Neyse karıştırmayalım şimdi onu :)

Bu görselleri taktiği aldığım forumda da paylaştım.


Pek fazla çene yormak istemiyorum. Sizleri görsellerle baş başa bırakayım efem!

(Görselleri büyütmek için üzerine basarbilirsiniz)





- SEZON 1 - 



- SEZON 2 - 



- SEZON 3 -