Finaldeki takımlardan biri Bayern’in Almanya’daki en büyük rakiplerinden biri olan Borussia Dortmund. Sarı siyahlılar, İtalyan devi Juventus ile oynadıkları büyük finali 3-1 kazanarak kupayı müzelerine götürüyorlar. Ancak kazanılan bu zafer, Dortmund için bir anlamda sonun sa başlangıcı oluyor aynı zamanda. Çünkü, o zamanki başkan Gerd Niebaum’un büyük zaferin sarhoşluğu içinde adeta‘büyüklük kompleksine’ girip Bayern Münih’i kopyalayarak geçmeye çalışması, Dortmund’u krize sürükleyen etkenlerin başında geliyordu.
Kulübü iflasın eşiğine getiren bu süreçte, Borussia Dortmund’un plansız bir şekilde borsaya açılması, gelecek düşünülmeden yapılan gereksiz pahalı transferlerle mali disiplinden hızla uzaklaşılması, bu işin sonunun iyi olmayacağının da habercisi gibiydi. Nitekim beklenen oldu ve kulüp iflas noktasına geldi. Bu noktada Bundesliga için lisans alamayacak duruma gelen Dortmund’a hayat öpücüğü eski Bayernli bir futbolcudan, Uli Hoeness’ten geldi. Hoenes’in verdiği kredi Dortmund’u tekrar yaşama döndürdü.
Dortmund en başarılı sonuçlara kendi bünyesinden yetiştirdiği futbolcuların çoğunlukta olduğu dönemlerde elde etti. Örneğin, 1997’de Şampiyonlar Ligi şampiyonu olan Dortmund’un final maçında Juventus’a 3’üncü golü atan Lars Ricken, Borussia alt yapısında yetişen ve o gün 21 yaşında olan bir oyuncuydu.
Özünden uzaklaşmak kulübe yarar sağlamazken, takım Bundesliga’da sadece 2001/2002 sezonunda şampiyon olabildi. Bu şampiyonluğun ardından Dortmund için artık borcun giderek arttığıbaşarısızlıklarla geçen yıllar başladı. Büyük tribün potansiyeline, borsaya açılmasına ve stadyumun satışına rağmen kulübün borcu 2005’de 183 milyon euro’ya kadar yükselmişti. Bunun sonucunda çıkmaza giren başkan Gerd Niebaum ve menajer Michael Meier istifa ettiler. 15 Şubat 2005’de kulüp başkanlığına Galatasaraylılar’ın da Neuchatel davasından yakından tanıdığı Reinhard Rauball, kulübün idari direktörlüğüne ise 1959 doğumlu iş adamı Hans-Joachim Watzke getirildi. Watzke göreve başlar başlamaz ilk iş olarak, kulübü içinde bulunduğu darboğazdan kurtarmaya yönelik 5 basamaklı bir plan hazırladı.
Bu plana göre;
1- İflası engelleme
2- Yeniden yapılanma
3- Felsefe değişikliği
4- Uygulama
5- Sürdürebilirlilik
Konularında hemen aksiyon alan Watzke, kulübü ilk etapta küçültmeye yönelik bir eylem planı hazırladı. Bu amaçla kulüpteki yüksek maaşlı tüm oyuncuları satıp yeniden alt yapıya dönmeye ve genç oyunculara yatırım yapmaya başladı. Bunu yaparken de, kulüp sadece elinde olan parayı harcadı ve kesinlikle yeni borçlanmaya yönelmedi. Bu sürece müdahale konusunda kimseye de taviz vermedi. Kendi bildiği yolundan gitti. Böylece, ilk aşamada kulübün iflası engellenmiş oldu.
Artık yeniden yapılanma başlamıştı. Ancak bu süreç borçların azalmasına, stadyumun tekrar kulübe kazandırılıp geri alınmasına ve kulübün sallanarak da olsa yeniden ayakları üzerinde durmasına rağmensancılı geçti. Bu zaman sürecinde takım 7’incilikten yukarı çıkamazken 2007/2008 sezonunu ancak 13’üncü sırada bitirdi ve sürede bir çok teknik direktör gelip gitti. Bunların içinde Nuri Şahin’e 16 yaşında iken forma vererek Bundesliga tarihinin en genç oyuncusu ve en genç gol atan oyuncu unvanlarını kazanmasını sağlayan Hollanda Milli Takımı eski Teknik Direktörlerinden Bernd van Marwijkda vardı.
Kulüpteki değişimin en önemli dönemeçlerinden birisini kulüp felsefesinin değiştirilmesi sürecioluşturuyordu. Bu değişimi sağlamaya yönelik 2008 yazında Watzke, çok önemli bir hamle yaparakMainz’da futbolcu ve teknik adam olarak yıllarını geçirmiş ama takımdan ayrılacağını açıklayan, hem kulübün yeni politikasına uygun bir tarzı olan, hem de seyirci ile çok iyi iletişim kurabilen Jürgen Klopp ile anlaşarak bugünlerin temelini attı. Mainz gibi mütevazı bir kulüpte çok başarılı olan ve gençlerin temeli oluşturduğu takım yaratan Klopp, Dortmund gibi alt yapısı sağlam ve müthiş bir seyirci potansiyeliolan bir takım için adeta bulunmaz bir nimetti. İşi bilen yardımcıları ve çok başarılı bir scout ekibiile işe koyulan Dortmund Teknik Direkörü, geldikten sonra transfer döneminde kulübün ekonomik politikasına sadık kalarak ilk etapta Dortmund’un amatör takımından, içlerinde bugün değeri 30 milyonEuro’ya ulaşan 17 yaşındaki Götze dahil 6 oyuncuyu kadroya aldı. Nuri Şahin gibi kulüpten yetişmiş genç oyuncuya sorumluluk vererek, onu kaptanlığa kadar yükseltti. Bunun yanında Japonya 2’nci Lig’den 2012-13 sezonu başında 20 milyon Euroya Mainchester United’a satılan Kagawa’yı, o dönem 350 bin Euro’ya transfer etmişti. Rayiç piyasa değeri 12,5 milyon Euro’ya gelen Polonyalı milli oyunculardan sağ kanat savunucusu Piszczek, bonservis bedelsiz transfer olundu. 24 milyondeğerindeki Hummels B.Münih’ten 4 milyona, 18 milyon değerindeki Subotiç Mainz’dan 4,5 milyona alınırken, 2012-13 sezonunda 7,5 milyon Euro değerindeki sol kanat savunmacısıSchmelzer alt yapıdan takıma monte edildi. Cari değeri 4 milyon olan 1860 Münih’in 17 yaşındaki yıldızı Leitner 800 bin Euro’ya, aynı takımdan bugün 14 milyon değerindeki Sven Bender ise bedelsiz olarak alındı. Şu an değeri 25 milyon Euro’ya ulaşan 21 yaşındaki Polonyalı milli santrfor Lewandowski 4 milyon 750 bin euroya, 10 milyona ulaşan vatandaşı Blaszczykowski 3 milyona alınırken, 8 milyon değere yaklaşan Grosskreutz, de Ahlen’denbedelsiz olarak transfer edildi.
Klopp’un Dortmund’u, daha ilk sezonunda ligin son haftasında Avrupa Ligi’ne katılma hakkını son anda kaçırdı. Bir sonraki sezon yükselen grafik ile Dortmund bu defa ligde 5’inci sırayı alarak, Avrupa’ya dönüş yaptı. Klopp’un kaliteli çalışma metotları ve yarattığı ‘takım olma’ olgusu ile her sezon biraz daha üzerine koyan Dortmund, son 2010-11 ve 2011-122 sezonlarını şampiyon olarak tamamladı. Son Almanya Kupası’nı da, Almanya’nın en büyüğü B.Münih’i hezimete uğratarak müzesine götürdü. 2012-13 sezonu yaş ortalaması 24,2 olan sarı-siyahlı ekipte 28 kişilik kadroda sadece 4 oyuncu 30 yaş ve üzerinde bulunuyor. Bunlardan yalnızca kaleci Weidenfeller ve kaptan Kehl ilk 11 oyuncusu durumunda.
Sempatik ve cana yakınlığı ile de öne çıkan Klopp, Almanya’da öylesine bir fenomen oldu ki, yarattığı takımla taraflı tarafsız herkesin sevgisini ve takdirini kazandı, ünü ülke sınırlarını aştı.
Dortmund’un bu krizden çıkmasındaki en büyük etkenlerden biri olan müthiş seyircisini de unutmamak gerekiyor. Şampiyon olduğu sezon stadyum kapasitesi nedeni ile 62 bin seyirci ortalaması ile oynayan sarı-siyahlılar, bunu bir sonraki sezon 67 bine yükselttiler. 2003-2004 sezonunda stadyumun büyütülmesi ve kapasitesinin 80 bine çıkartılması ile ortalama biranda 80 bine yükseldi ve onca başarısız geçen yıla rağmen 72 binin altına hiç düşmedi.
Dortmund’u 7 yıl önce 180 milyon Euro borçla alan Watzke’nin kontratı kısa bir süre önce 2016’ya kadar uzatıldı. Göreve geldiğinde 87 milyon olan gelir son sezonda 215 milyon Euro’ya çıktı. Sponsorlardan elde edilen gelirler tavan yaptı.
2011-12 sezonu sonunda 40 milyon Euro’ya inen borç, bu yıl elde edilecek gelirlerle neredeysesıfırlanma noktasına geldi. Kulüp borsaya açıldığından bu yana ilk kez kar payı dağıttı ve ayakları üzerinde durabilen sağlam bir yapıya kavuştu. Artık sıra sürdürebilirlilik olgusunun yerleşmesinde. Watzke şimdi bunun için planlarını yapıyor. Hedef tabii ki bir gün yine Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak. Ama artık kimse 1997 şampiyonluğunun ardından yapılan pahalı hataları ve sonuçlarını hatırlamak dahi istemiyor ve geleceğe umutla bakıyor.
ALINTIDIR